30 Eylül 2012 Pazar

ölüm kokan insanlar...



Sevgilim…

Kızıyorlar bana seni tanımayanlar…

Bunca sen olduğum için, bende kalmadığım için kızıyorlar. Ben hepsine gülüp geçiyorum…

Hiç sevmemiş onlar, doğmadan ölmüş yaratıklar hepsi, üstelik mezar taşları yok, bu yüzden yatamıyorlar huzurla, isimleri bir yerde yazsın istiyorlar.

Taş üstünde de olsa yazsın istiyorlar, kendileri olmak istiyorlar.

Bir mermerin üzerine, siyah harflerle yazılmayı bir yüreğin üstünde

sesli harflerle yazılmaya tercih ediyorlar…

Acıyorum onlara…

Bir melodinin peşi sıra yaşadıkları ve yaşayacakları ne varsa feda edip, tek bir notadan eşsiz bir şarkı çıkarmayı hiç öğrenmemişler… Beni anlayamıyorlar…

Aşkın yüzüne kapıyı çarpmışlar doğmadan, ne sesini ne kokusunu duymuşlar.

Tek istedikleri kendileri olmak ve kendilerini yeniden doğurmak kirli bedenlerinden…

Oysaki benim tek istediğim sende yeniden doğmak, ölmek pahasına var olmak, yaşamak pahasına var olmak, hep sende var olmak…

Biliyorum…

Senin kokun aşkın kokusu, sesin en güzel tınısı ruhumun… Duymuyorlar, kulaklarını örten keçeleşmiş saçları yüzünden duyamıyorlar, sen de acı onlara, acınacak haldeler…

Konuşmuyorum kimseyle…

Konuşursam sesini duyacaklar, kıskanacaklar irinli kalpleriyle… Seninle haset aynı yerde yaşamaz, yakışmaz yanına…

Bu yüzden konuşmuyorum, çığlıklarımı aşka saklıyorum…

Öyle güzel seviyorsun ki beni,

Daha bir yok olmak istiyorum ruhunda…

Ateşinde daha bir yanmak, silinip gitmek istiyorum yeryüzünden… Adımı bilen tek bir yaratılmışın kalmadığı bir zaman yeniden sana dönmek için…

Kızsınlar bana, sen aldırma sevgilim…

Ben acırım onlara, sevişmeden çürümüş bedenleri için ağlarım… Onlar bana kızdıkça daha bir sıkı sarılırım yüreğine, daha bir arınırım hayattan, daha bir yalın sevişirim…